Jump to content

Laurens Van Den Acker


emregc
 Paylaş

Tavsiye Edilen Mesajlar

Wikipedia hakkında şöyle diyor:

Laurens van den Acker  5 Eylül 1965 , Deurne , Kuzey Brabant doğumlu, Hollandalı bir otomobil tasarımcısı.

Eğitimi:

Van den Acker studied at the Delft University of Technology, where he obtained a Master of Engineering at the Faculty of Industrial Design Engineering.

Kariyeri:

He began his career in 1990 as a designer at Design System srl in Turin, Italy, that worked on the interior of the Bugatti EB110 supercar.

In 1993, he moved to Audi as an Exterior Designer in the Ingolstadt Design Center in Germany, where he met J Mays. In 1996 he followed J Mays to SHR Perceptual Management in Newbury Park as a Senior Designer. Van den Acker joined Ford Motor Company, where J Mays had become vice-president of Design, in 1998. Late, he became chief designer of the Brand Imaging Group in Irvine, California. He was involved in designing Ford concepts such as the 427, designed by Joe Baker, Concept U, and Ma; in 2003, he eventually became chief designer on Ford Escape in the Dearborn Design Center, Michigan (USA). In 2005, he became chief designer of Strategic Design of Ford.

In May 2006 he replaced Moray Callum as global head of design for Mazda. He was responsible for the Mazda concepts Nagare (Los Angeles 2006), Ryuga (Detroit 2007), and Hakaze (Geneva 2007).

He resigned from Mazda April 2009, and joined Renault on May 15, 2009. In September 2009, he became Senior Vice President of Renault Corporate Design to replace Patrick le Quément . He reports to Carlos Tavares, Chief Operating Officer of Renault.

Diğer:

Richard Blackburn wrote in an article in Sydney Morning Herald that van den Acker 'still has some of the sketches' of cars 'he penned as a five-year-old, with smoke bellowing from exhausts and cartoon-like lines depicting the wind. He keeps them because they "capture the emotion of motion". In layman's terms that means creating forms and surfaces that look as if they're moving when they're standing still.'

Laurens Van Den Ecker, Emotion of Motion " Haretin Duygusu" fikri sahibi  ( durduğu yerde hareket halindeymiş gibi izlenimi veren formlar ve yüzeyler). Bu fikri ben güncel kasa Mazda 3 de oldukça başarılı buluyorum...

Ve Laurens'in Mazda'dan ayrılıp 2009 da Renault'a geçmesiyle artık Renault tasarımda yeni bir sayfa açtı. Daha insansı, daha basit, daha duygusal daha sıcak tasarımlar yapılacaktı artık ve ilk meyveleri yeni Clio 4

Her iki videoda Laurens'in ayakkabılarına dikkat ettiniz mi, acaba sihir  ayakkabılarında mı  :)

Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

http://www.arabam.com/haber/Sirketlerden-Haberler-Yeni-Renault-Clio-markanin-yeni-tasarim-kimliginin-vucut-bulmus-hali/Detay-295415

Yeni Renault Clio, Tasarım Direktörü Laurens van den Acker tarafından başlatılan Renault tasarım Rönesansı’nı yansıtan ilk seri üretim modeldir. markanın en son konsept araçlarının tarzı ve duygusunu Yeni Clio’nun tasarımında bir araya getirildi.

“Yeni Renault Clio duygu ve arzuları öne çıkaran bir heykel olarak algılandı. Tıpkı insan vücudunda yer alan kaslar gibi, Yeni Clio’nun sahip olduğu kıvrımlar, DeZir konsept modelinin yansıttığı dinamizmi ifade ediyor. Otomobilde hiçbir şekilde dar veya agresif açılar yer almıyor, onun yerine otomobile dokunma hissi uyandıran kıvrımlar yer alıyor.” Laurens van den Acker (Tasarım Direktörü)

Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

  • 3 ay sonra ...

Laurens İstanbul da ki Auto Show'a gelmiş ve demiş ki

“Kadınların bir arabadan beklentisini çözebilseydim hepimiz köşeyi dönmüştük”

http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=19302&yaz=Güncel

Otomobillerin geleceğine yön veren, dünyanın önde gelen tasarımcısı Laurens Van Den Acker ile İstanbul Otomobil Fuarı’nda bir araya geldik. Renault’nun Tasarım Bölümünü yöneten Acker, girdiği her şirketin çehresini değiştiren bir isim... “Drive The Change” (Değişimi Sürün) sloganın arkasındaki dinamo da o bir anlamda. Acker ile tasarımlarını nasıl ve neye göre yaptığını, gelecekte ne tür arabaların olacağını konuştuk.

İstanbul Tüyap’ta Auto Show açılışındayım. Yemekteyiz. Karşımda oturan, kendinden emin bir edayla konuşan Hollandalı’nın yeşil mavi gözlerine bakıyorum. Sanki konuştuğum kişi o değil; geriye taradığı hacimli sarı saçları, mimikleri, parlak gri takım elbisesiyle Inception (Başlangıç) filmindeki Leonardo Di Caprio... Aynı gençlik ve muzurluk onda da var. O da farkında ki “Evli misiniz?” sorumu “Genç göründüğüme bakmayın. 47 yaşındayım, 16 yıldır da evliyim” diye cevaplıyor. Herhalde fit görüntüsünü, önüne gelen lezzetli tabakların sadece yarısını yiyip yollamasına borçlu...

Size Laurens Van Den Acker’ı takdim edeyim. Yani dünyanın en ünlü otomobil tasarımcısını... Ya da daha şık bir deyişle otomotiv devlerinin geleceğini tasarlayan adamı... Kendisi mütevazılık gösterip “İlk 10 tasarımcı arasına girerim” dese de siz inanmayın. Adı çoktan “Tasarımın dahi çocuğu” olarak dünyaya nam salmış. 23 yıllık kariyerine İtalya’nın Torino kentindeki Bugatti’de başlamış. EB110 süpercar’ların iç tasarımını gerçekleştirmiş. Sonra sırasıyla, Almanya’da Audi’ye (Onun tasarladığı Audi TT’yi kim bilmez), ardından Amerika’da Ford’a, Japonya’da Mazda’ya el atmış. 2009 yılında Fransa’da Renault’a transfer olmuş. Hep bir iddia ortaya koymuş ve yaptığı her otomobil arzu nesnesi olmuş, çok satmış...

Şu an Renault’nun Tasarım Bölümü’nün başında... 500 kişilik bir ekibi var. Bu ekipteki 150 kişi ise kendisi gibi tasarımcı.

“5 yaşındayken, okul defterlerimin kenarlarına çizerek başladım”

“5 yaşından beri otomobil çiziyorum... İlkokul defterlerimin kenarları araba çizimleri ile doludur” diye söze başlıyor Acker, zeytinyağlı enginarından iştahla bir parça ısırırken... Hollanda’da orta halli bir ailede büyümüş. Babası mimar olduğundan çizime çok meraklıymış Acker... “Önce babam gibi binalar çiziyordum, sonra ne kadar da sıkıcı, ‘Bu apartmanlar neden yürümüzler ki’ diye düşündüm çocuk aklımla ve binalara tekerlekler yerleştirerek kendi ‘özgün araba’ modellerimi çizmeye başladım (Gülüyor). O defterlerdeki eskizler basılıp kitap bile oldu.”

“Benimkisi her telden müzik yapıp hepsinde başarılı olmak gibi bir şey”

Bu kadar çok araba firmasında baş tasarımcı olarak görev yapmışınız. Hepsinin tarzları farklı. Ayrı ayrı modeller yaratmak zor olmuyor mu?

Tabii ki zor... İlk yaptığım şey otomotiv markasının geçmişine bakmak ve kendisini nasıl ifade ettiğini anlamaktır. Mesela Renault’nun merkezinde insan var. Yani insanın duygularına, ihtiraslarına hitap eden, dokunduğunuz ten gibi içinizi ısıtan arabalardır Renault’lar... Ne Almanlar kadar soğuktur; ne de İtalyanlar gibi yanıp tutuşuyordur. Tam olması gerektiği kıvamdadır. Mazda’da ise, Japonların ruhuna ve hayat felsefesine uygun olarak her şey su gibi akar, uçuşur. Tasarımlarımda o akışın hatlarını bulursunuz. Yine çalıştığım Ford’da ise mantık “Kırmızı ve dayanıklılıktan” geçerdi. Bir Amerikan arabası her şarta dayanan, sıkı ve sert olmalı. Bunların ışığında tasarımlarımı çiziyorum. Benim işim hip hop müzik yaparken, tarz değiştirip caz yapan, daha sonra başka bir tarza geçip rock ya da klasik müzik yapan bir grup gibi... Her müzik tarzını iyi yapmak zorundayım.

”Laetitia Casta, Monica Belucci

gibi kadınlar bana ilham veriyor”

Hollandalı tasarımcının “ihtiras” ve “aşk” kelimelerini sıkça kullanması dikkatimi çekti.

-Arabalardan kadınmış gibi bahsediyorsunuz, dedim. “Evet” diye cevap verdi, “Otomobilleri tasarlarken tabii ki kadınları düşünürüm...”

-Nasıl yani?

Mesela 2010’da görücüye çıkan ve olay yaratan Renault’nun konsept otomobili DeZir (Z24), kıvrımlarını Fransız aktris Laetitia Casta’dan aldı. DeZir’in kanatlı kapıları açıldığında farklı yönlere bakıyor ki, bu da dişi ve erkeği temsil ediyor. Kaporta da evlilik yüzüğünü temsil eden gümüş renkli bir kuşak var. Koltukların dizaynı beyaz bulut şeklinde. Oturanlar kendini bulutlarda, cennetin üzerinde hissetsin diye... Koltukların arkasından arabanın içine dolan kırmızı ışık hüzmeleri içinse 6 bin led lambası kullandık. Kalbin atışını simgeliyorlar. DeZir ilk görüşte aşkı simgeliyor. Yeni Clio’yu tasarlarkense İtalyan asıllı Monica Belucci’nin kalçasını düşledim. Arkaya doğru genişleyen hatlarına bakarsanız demek istediğimi anlarsınız. Buna Cola Cola şişesi dizaynı da diyebilirsiniz.”

Gelecekte arabalar birbiriyle konuşup kazaları önleyecek

Acker’in bir röportajında “En kötü huyum, yüksek süratte araba kullanırken cepten mesaj atmaktı” dediğini anımsıyorum.

Siz ne tür araba kullanıyorsunuz?, “Spor araba tercih ediyorum.”

Peki elektrikli arabalara ne oldu?“Ben, hayatın döngüsünü arabalara uyarlayan bir tasarımcıyım. Bir kıza aşık olursun, gezip tozup flört edersin, evlenirsin, çalışırsın, sonra dalganı geçersin kendini şımartırsın sonunda da akıllanırsın... İşte Renault’da bu döngüye hitap eden araçlar tasarlamaya çalışıyorum. İnsanın hayatında her yaşta kullanacağı otomobiller. DeZir konsept otomobilim bunun “aşık olma” faslıydı. Elektrikli araçlarsa (gülüyor) insanın hidayete erdiği, akıllandığı yaşlarda başlıyor.

Gelecekte akıllı otomobiller, trafikte birbirlerine sinyaller göndererek haberleşecek ve araç bilgisayarları arasındaki bu iletişim sayesinde; kaza anında otomobil, otomatik olarak önceden frene basarak, felaketi engelleyecek. Kazaların sıfıra indiği bir gelecekte, otomobillerdeki birçok güvenlik gerecine de ihtiyaç kalmayacak. Örneğin hava yastıklarına... Bir araba, 20 tane hava yastığının yükünü niye taşısın ki! Ya da esktra güçlendirilmiş çelik barlı kaportaya gerek olacak mı? Hayır. İşte o zaman daha büyük ama daha hafif, daha güçlü ama sıfır emisyonlu araçların önü de tam anlamıyla açılacak. Renault olarak biz bunun üzerinde de çalışıyoruz.

Araba dururken bile gidiyormuş hissi veren dış tasarımın mimarı

Acker’in yapıtları retro, neo-retro ya da fütüristik çizgiler taşımıyor. O kendi ifadesiyle “Hareket eden yuvarlak ve asimetrik çizgilerin” adamı... “Binaları düşünün” diye devam ediyor. “Hepsi birbirinden ihtişamlı mimari yapılar. Durgun güzellikleri var. Ama arabalar duran nesneler değil ki. Onlar bize özgürlük hissi veren, ayağımızı yerden kesen yapıtlar... Binalar içinde yaşamayı, otomobiller ise insanda uçma hissini harekete geçiren yapıtlar. Öyleyse bir araç dururken bile hareket ediyormuşçasına kıvrımlara sahip olmalı ki, bina gibi durağan nesneye dönüşmesin. Benim felsefem bu.”

Bir otomobilin tasarımı 4 yıl sürüyor, 100’ün üzerinde çizim yapılıyor

Bir arabanın tasarım ve üretim sürecinin 4 yıl sürdüğünü söyleyen Acker, altı ay boyunca yoğun şekilde tasarıma kanalize olduğunu; örneğin yeni Clio’nun 100’ün üzerindeki çizim arasından seçildiğine dikkat çekiyor. Kendisine “Kadınların bir arabadan beklentisi nedir?” diye sorduğumdaysa iç çekip “Bunu bulabilseydik, gerçekten hepimiz zengin olmuştuk” espirisini patlatıveriyor. Ardındansa ekliyor: “Kadınlar erkeklere göre arabayla çok daha fazla duygusal bağ kuruyor. Bir araba, kadının ruhuna daha ilk görüşte hitap etmeli. O zaman kadın onu benimsiyor.”

Yorum bağlantısı
Diğer Sitelerde Paylaş

 Paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...